15 Mayıs 2017 Pazartesi

Hayır Meclisleri, HDP ve Kürt Özgürlük Hareketi

Bir araba ile bir yere giderken bile hep aynı hızla ve sürekli olarak gidemezsiniz. Ara sıra mola vermek, arabaya yakıt koymak, motorun yağına, lastiklerin havasına bakmak gerekir.
Referandumdan sonra, öncesindeki gibi bir enerji ve eylemlilik elbette süremezdi.
Şimdi içinde bulunduğumuz dönem bir hazırlık, birikim dönemidir. Sökükleri dikme, biraz güç toplama ve yeni mücadelelere hazırlanma dönemi. Bu sadece bizlerin yorgunluğunun ortaya çıkardığı bir zorunluluk da değil; aynı zamanda karşı tarafın da toparlanma ihtiyacı içinde olmasından dolayı bizim için bir küçük fırsat.
Demokrasi güçleri bu dönemi iyi değerlendirmeli. Şu an bir birikim, bir hazırlık, bir toparlanma dönemi. Fırsat olduğunda hazırlığını iyi yapamayanlar mücadelenin ısındığı zamanlarda da başarısız olurlar.

Bu aralar bu hazırlık ve yeniden organizasyonun sorunlarına yoğunlaşmalı.
*
Demokrasi mücadelesinin iki büyük ekseni var. Devletin ve ulusun Türklükle tanımlanmış olmasından doğan Kürt Hareketi; devletin ve ulusun Sünni İslam’la tanımlanmış olmasından doğan “laikler” ve Aleviler. Bunlar ise büyük ölçüde CHP aracılığıyla veya CHP’den gözünü ayıramayan Sosyalist kimi örgütler aracılığıyla (TKP, Haziran, Halkevleri vs.) doğrudan veya dolaylı olarak Genelkurmay’ın veya devletin kontrolünde. Ama daha küçük bir kesimi Hayır Meclisleri ve HDP aracılığıyla Kürt hareketiyle bir temas ve ittifak içinde.
Buna son zamanlarda, hukuksuzluğun kurbanı olan daha geniş bir Müslüman kesimin de katılma emareleri gösterdiği görülüyor.
Bu demokrasi ekseninde az ç ok demokrasi diye derdi olan üç yapı ya da hareket görülüyor: Kürt Özgürlük Hareketi, HDP ve Hayır Meclisleri.
Bu üç odağın da programatik, stratejik ve örgütsel olarak sonuçları uzun vadede görülebilecek çok köklü dönüşümler yapmaları, kararlar almaları gerekiyor.
Bu nedenle önümüzdeki günlerde, bu örgüt ve hareketlerin program, strateji ve örgütlenme konularında ne gibi değişiklikler yapmaları gerektiği konusuna yoğunlaşmalı.
*
Bu ilk yazıda bizzat bu yoğunlaşabilmenin bugünkü sorunlarına ve zorluklarına kısaca değinelim.
Çok ciddi ve temel bir sorun var. Demokratik güçler kastlara ayrılmıştır.
Tıpkı Hindistan’ın veya Hinduizmin kast sistemi gibi bir durum vardır. Kastlar birbiriyle evlenemez, gen alışverişi yapmaz, her biri kendi içine kapalıdır ve bu kendi içine kapalı kastlar iş ve sınıf bölümüne dayanan daha büyük bir sistemi oluştururlar.
Bugünün Türkiye’sinde sol veya demokrat denebilecek kesimlerin en büyük sorunu budur.
Ortak bir gündem, kavramsal çerçeve, problematikler, dil yoktur.
Tıpkı Kutsal kitapların anlattığı, Babil kulesini yapanların uğradığına; her birinin ayrı bir dil konuşmasına ve birbirini anlayamamasına benzer bir laneti üzerinde taşımaktadır.
Örneğin demokratik özlemleri olan birçok kesim var.
Sosyalistler, Kürt hareketi, Aleviler, “Laikler”, Müslümanlar, hatta kimi Kemalistler (Çünkü Atatürk’ü demokrat sanan ve böyle gördüğü için savunan çok geniş bir kesim de vardır.)
Ancak bunların her birinin dili, problematikleri ayrıdır. Aynı özlemleri ifade etseler bile bunu anlama olanakları yoktur.
Ama sadece bu kadar da değil.
Bu ayrılığın çok ciddi bir sorun olduğuna ve aşılması için yolar aranması gerektiğine dair bir kavrayış da yoktur.
Tıpkı kast sistemi içine doğan insanların onun dışında başka bir varoluş biçimi olabileceğini tahayyül bile edememeleri gibidir durum.
Ama sadece bu kadar da değil.
Bunların her biri içinde de daha alt kastlar bulunmaktadır.
Örneğin sosyalistler yığınla örgütler ve bir kesim de örgütsüzlerden oluşmaktadır. Ama bunların hiç biri, diğerinin ne dediğine dikkat bile etmez, okumaz, izlemez, tartışmaz.
Benzer durum farklı ölçülerde İslamcılar, Aleviler, “Laikler” vs. içinde de görülebilir.
Bu, sorunun “manevi” denebilecek yanı, “üstyapısı”.
Keşke bu kadar olsa.
Ama bütün bu kesimlerin ortaklaşa izleyebileceği, ortaklaşa tartışabileceği, birbirini etkileyebileceği bir örgütsel yapı, bir yayın veya yayınlar manzumesi de yok.
Yani “altyapı”, üstyapıdan da kötü.
Ne demek istiyoruz? Somut bir örnek.
Örneğin bu hafta sonu, Kadıköy’de Kadıköy Hayır Meclisi Çalıştayı oldu.
Eğer o meclisle veya onunla ilgili bir çevre veya girişimde doğrudan yer almıyorsanız, orada nelerin tartışıldığını, nelerin savunulduğunu bilme ve oradaki tartışmalara katılma olanağınız yoktur.
Ve bu sadece genel olarak demokrasi cephesi için de yokluk değildir, bizzat çeşitli Hayır Meclisleri arasında da böyle bir olanak yoktur.
Gündeme alınan veya alınması istenen konulara bakılırsa aslında tüm ülke çapında, tüm demokrasi güçlerince tartışılması ve ele alınması gereken konular bir Kadıköy Hayır Meclisinin toplantısının konuları olarak kalmaktadır.
Örneğin sadece şu konuya bakalım:
Meclisi kolay dağılmayacak ve bir platformdan öteye taşıyabilecek bir hedef ve program ihtiyacı üzerinden tartışma yapılması, eğilimler belirlenmesi ve programa dönüştürülmesi.”
Bunlar bütün demokrasi hareketinin tartışması gereken sorunlar değil mi?
Öyle ama demokrasi hareketinin gündeminde bu sorunlar var mı?
Yok.
Aynı konuları başkaları ele alsa bile ya bunların ele alındığını bilmeyecektir; ya da bilse bile Amerika’yı yeniden keşfederce muhtemelen aynı tartışmaları yeniden yapacaktır. Muazzam bir zaman ve güç kaybı ve üstüne üstlük en küçük bir birikim ve sonuç çıkmaması.
Örneğin bu hafta sonu da HDP bir Kongre yapacak. Türkiye’deki demokratik hareketin can damarlarından biri olan Kadıköy’de bu konular tartışılacak ama HDP’nin gündeminde veya dünyasında bunların izi tozu yok.
Ya da HDP’nin yapacağı Kongre, bu kongrenin gündemi, neler tartışılacağı, bunun öncesi kamuoyunda yapılmış tartışmalar var mı?
Yine yok.
Bunları sadece kimi gazetecilerin haberlerinden son derece yüzeysel olarak mümkün.
Yani HDP de kendi içinde kapalı kutu.
*
İşin kötüsü, bu kast yapısını yeniden üreten, hatta daha güçlendiren organizma da bizzat HDP ve HDK’dır.
Çünkü bu örgütler, İslam’da veya eşit yurttaşlara dayanan demokrasilerde olduğu gibi, herkesin eşit bireyler olarak katıldığı bir yapıyı reddetmekte; yapılanma Hindistan’daki kastlar gibi veya Lübnan’daki gibi, “örgütsel temsil” üzerinden oluşmaktadır.
Bu örgütler var olan öldürücü sistemi yeniden üretmektedir. Ve böylece Türkiye’deki demokratik hareketin önünü tıkamaktadır.
Çünkü bu bileşenler, genç ve memnuniyetsiz kesimlerin mücadeleciliğini emerek ve bir süre sonra kendisine benzeterek, canlı ve dinamik bir demokratik hareketin oluşmasını engellemektedirler.
Unutmayalım Gezi, bu hareketlere rağmen, doğmuştu.
Türkiye sosyalist hareketi ve örgütleri küçük faydalarıyla kıyaslanmayacak ölüde büyük zarar vermektedirler demokratik bir hareketin oluşumuna.
Şöyle bir açmaz var.
Kürt özgürlük hareketi Türk sosyalist örgütlerinden daha fazla açıktır kendini yenilemeye. Ne de olsa canlı bir harekete dayanmaktadır. Onlar gibi bir yenilginin ürünü olarak var olan “yaşayan fosiller” değildir.
Ama Kürt hareketinde böyle bir yenilemenin olması veya bunun gereğinin görülmesi için, Türkiye’nin batısında daha ileri bir demokratik programa ve yapılanmaya sahip bir hareket ve örgütlenmenin ortaya çıkması gerekir. Ancak böyle bir örneğin veya müttefikin baskısı ile Kürt hareketi, potansiyellerini harekete geçirebilir.
Ama bizzat İttifak kurup güçlenmesine hizmet ettiği Türk Sosyalist Örgütleri veya “bileşenleri” böyle bir oluşumun ortaya çıkmasının engelleridirler.
Bunlar zorlukların çıtlatılan kısmı. Bunlar bile nasıl aşılmaz sorunlar.
Bütün bu sorunlara rağmen ve tam da bu nedenle, demokratik hareketin program, strateji ve yeniden yapılanma (örgütlenme) sorunları üzerine yazmak ve çözümler önermekten, bir ortak tartışma imkânı yaratmaya çalışmaktan başka çare yok.
15 Mayıs 2017 Pazartesi
Demir Küçükaydın
Twitter: @demiraltona
Demirden Kapılar Okurları Grubu: https://www.facebook.com/groups/demirdenkapilar/

Hiç yorum yok: