16 Ocak 2018 Salı

Selahattin Demirtaş’a Açık Mektup

Değerli Demirtaş,
Dün sabah internette şöyle paylaşımlar görülmeye başlandı:
·         “Eş Başkan adaylığım konusunda öneri yapan bütün partililerimize içten teşekkürlerimi sunuyorum. Ancak adaylığım ile ilgili imza kampanyası vs yapmak doğru olmaz. Çünkü ben aday olmak istesem bunun önünde ne resmi ne de fiili engel yoktur.
·         Partililerimizin ve dostlarımızın bu dayanışmasını saygıyla karşılıyorum. Ancak kongreye doğru giderken, güçlü kongre hazırlıklarına zarar verdiğinin de bilinmesini istiyorum.
·         Sizlerden, güçlü alternatif Eş Başkan önerileri ile birlikte, partinin politikalarına yönelik öneriler beklediğimi özellikle belirtmek istiyorum. Hepinize selam ve sevgilerimi iletiyorum.” (abç)
Paylaşımların kaynağını araştırınca, sizin Twitter hesabınıza dayandığı ve muhtemelen sizin isteğiniz üzerine yayınlandığı anlaşıldı.

Bunun üzerine bu mektubu yazmak şart oldu.
Çünkü “zararlı” olduğunu söylediğiniz imza kampanyasını (kampanyalarından birini) başlatanlardan biri de benim ve sanırım son zamanlarda bu konu üzerine benim kadar çaba gösteren ve yazan da yok.
Dolayısıyla bu sözleriniz karşısında susmam ve söylenmemiş gibi yapmam yakışık almaz.
*
Önce “zararlı” olarak nitelediğiniz imza kampanyaları hakkında verileri aktarayım.
Aslında bir değil, birçok imza kampanyası başlamıştı ve bunu başlatanların birbirinden haberi de yoktu. Yani bu kampanyalar HDP dostlarının tamamen aşağıdan gelme, kendi inisiyatifleriyle başlattığı girişimlerdi.
İnternette bir imza toplama platformunda birbirinden bağımsızca başlamış üç kampanya var. Ayrıca Oya Baydar, Gençay Gürsoy, Gürhan Ertur’un başlattıkları ve mailler imza verilen ve şu ana kadar kimler tarafından ne kadar imza verildiğine bir bilgi olmayan bir kampanya var.
İmza toplama platformu (change.org) aracılığıyla başlayan kampanyaların şimdiye kadar topladıkları imza sayısı: 5687
Bazı imzacıların birkaç kampanyayı imzaladıkları düşünülürse, şu ana kadar yuvarlak hesap 5000 imza toplanmış olduğunu var sayabiliriz.
Ben şu ana kadar en çok kişinin imzaladığı kampanyanın başlatıcılarındanım.
Bu nedenle bu kampanya hakkında ayrıntılı, doğru ve otantik bilgileri buraya aktarayım.
İmza kampanyasının adresi ve kısa adı:
Muhatabı:
HDP Kongresi (11. Şubat. 2018)
Gerekçesi:
·         “Demirtaş'ın tekrar başkan seçilmemesi iktidarın her türlü kanunu ayaklar altına alan politikasının fiili meşrulaştırılması ve olağanlaştırılması anlamına gelecektir.
·         Demirtaş'ın başkan seçilmemesi Türkiyelileşme projesinin terki olarak anlaşılacaktır.
·         Demirtaş'ın başkan seçilmemesi, demokrasi mücadelesini zayıflatır ve politik olarak son derece yanlış bir hamle olur.”
Talepleri:
·         “Selahattin Demirtaş HDP kongresince tekrar başkan seçilmelidir.
·         Seçilebilmesi için Selahattin Demirtaş'ı başkanlık için adaylığa öneriyoruz.
·         Ayrıca oylama kapalı oy açık sayım ile yapılmalıdır.”
Kampanyayı Başlatan:
HDP Demokrasi Platformu
Toplanan imza (16. Ocak.2018, saat: 10.30)
3902
*
Siz isim vermeden, (vermeniz de gerekmez, önemli olan yapılan işler veya ifade edilen fikirlerdir) açılan imza kampanyasının yanlış (“doğru olmaz”) ve zararlı (“kongre hazırlıklarına zarar veriyor”) olduğunu iddia ettiniz.
Ne var ki, neden yanlıştır veya neden zarar vermektedir, bu konuda en küçük ve somut bir açıklama yapmadınız.
Ancak bunu twitinizin mantığından çıkarabiliriz.
Twitinizde “doğru olmaz” ve “zararlı” yargılarınızın gerekçesi olarak şunu belirttiğiniz görülüyor:
ben aday olmak istesem bunun önünde ne resmi ne de fiili engel yoktur
Yani bu kampanyaların sizin kendinizi aday gösteremediğiniz, bunun önünde fiili ve resmi engeller bulunduğu gibi gerekçelerle başlatıldığını var sayıyorsunuz veya bu anlama geleceğini düşünerek “zararlı” ve “yanlış” olarak tanımlıyorsunuz.
Bunun, yani gerekçe olarak kabul edilebilecek tek önermenizin gerçeklikte hiçbir karşılığı yoktur.
Burada size kampanya ile ilgili bilgiyi iletenlerin bilerek veya bilmeyerek, doğru bilgiler aktarmadığı sonucunu çıkarmamız gerekiyor.
Elbet kimsenin iyi niyetinden kuşkulanılamaz prensip olarak, ama bir ihtiyat payı olarak, ister istemez yanıltıldığınızı ve bu nedenle imza toplanmasına karşı bir Twit atmanızın sağlanmış olabileceği olasılığını bir kenarda tutmak gerekir.
Çünkü imza kampanyası gayet iyi gidiyordu ve sizin bu twitinizden sonra imzaların artışı yavaşladı ve neredeyse durdu.
Çünkü insanlar “Demirtaş’ın kendisi imza toplamak yanlış ve zararlı dedikten sonra bize bir şey düşmez” diye düşündüler.
*
Size kampanya hakkında yanlış bilgi verildiğini düşünmek için bir neden de, bu twitinizin sizi kendinizle çelişir bir duruma düşürüyor olmasıdır.
Yukarıdaki kampanyaya ilişkin bilgilerden de görüleceği gibi, bu imza kampanyasını açanlar hiçbir yerde, hiçbir şekilde sizin adaylığınızın engellendiği anlamına gelebilecek bir tek söz söylemediler.
Aksine, tamı tamına sizin sonradan daha açık ifade ettiğiniz gerekçelerinizi, siz ifade etmeden önce, kendi gerekçeleri olarak açıkladılar.
Yani sizin, özgürce bir tartışmanın önünü açmak için aday olmadığınızı; bunun uygar ve modern bir davranış olduğunu söylediler ve tam da bu önermelerden yola çıkarak, böyle doğru bir davranışın doğru karşılığının da sizi tekrar başkan seçmek; bunun için de aday göstermek olduğunu ifade ettiler.
Şimdi sizin gerekçelerinize dayanarak başlatılmış bir kampanyayı siz eğer “yanlış” ve “zararlı” buluyorsanız, o zaman sizin gerekçelerinizin de zararlı ve yanlış olması gerekir. Yani Kampanyayı “zararlı” ve “yanlış” olarak mahkûm ederken aslında kendinizi mahkum etmiş oluyorsunuz.
*
Öte yandan, siz twitinizde, partinin politikalarına yönelik öneriler beklediğinizi ifade ediyorsunuz.
İmza kampanyasını başlatanlar da, başından beri defalarca vurgulayarak, sizin tekrar başkanlığa aday gösterilmenizin ve seçilmenizin, bir kişi, kadro sorunu değil, politikalara ilişkin bir sorun olduğunu, yani sizin aday gösterilmenizin ve seçilmenizin, partinin izlemesi gereken politikalara yönelik somut bir öneri olduğunu ifade ettiler.
Yani aslında tam da sizin talep ettiğinizi yapıyorlardı.
Ayrıca, prensip olarak, sizin tekrar başkan seçilmenizin politik bir sorun olup olmadığını siz tayin edemezsiniz. Siz kendinizin veya başkasının başkan seçilmesini politik değil, bir örgütsel sorun olarak görebilirsiniz. Ama siz öyle görüyorsunuz diye o sorun örgütsel bir sorun olmaz. Onu tartışmalar sonucunda Kongre karara bağlar.
Pek ala Kongre, bugün içinde bulunulan özel koşullarda kimin başkan olacağı sorununun politikaya, yani stratejiye ve taktiklere ilişkin bir sorun olduğu kararını verebilir ve böyle bir gerekçeyle sizi doğru politik bir adım olarak başkan seçebilir.
(Elbette siz sonra bu politikayı benimsemediğinizi söyleyip, o politikanın bir uygulayıcısı olmaktan imtina edebilirsiniz. Ama bu ayrı bir sorundur.)
Öte yandan, partinin size vereceği görevleri yapmaya devam edeceğinizi sık sık belirttiğinize göre, bu politik görevi üstleneceğiniz var sayılabilir.
Dolayısıyla sizin başkan seçilmenizi politik bir sorun olarak görenler ile bunu bir kadro, örgüt veya kişi sorunu olarak görenler arasındaki mücadelede, siz de kendinizin başkan seçilip seçilmemenizi bir kişi veya örgüt sorunu olarak görenler safında olabilirsiniz. Ama bu durumda, artık politik çizgiye ilişkin bir tartışma vardır. Sizin görüşünüz bir politikanın ifadesi ve savunusundan başka bir anlam taşımaz. Bu nedenle, siz imza toplanmamasını talep edemezsiniz. Çünkü o artık başka bir politika anlayışının ifadesidir.
Ne yazık ki twitiniz, sizi böyle bir açmaza düşürür.
*
Kaldı ki, bizzat siz de başkanlık sorununun politik bir sorun olduğunu söylüyorsunuz: “Eş genel başkanlık mevzusu da politik bir konudur” diyorsunuz.
İşte imzacılar da tam da sizin gibi, eş genel başkanlık sorunu politik bir sorundur diyerek, HDP’nin izleyeceği strateji ve taktikler bağlamında sizin tekrar başkan seçilmenizi öneriyorlardı.
Bu durumda, bu kampanyayı “yanlış” ve “zararlı” bulmanız, “eş başkanlık mevzusu da politik bir konudur” diyen kendi önermenizi de “yanlış” ve “zararlı” bulmak anlamına gelmektedir.
Yani yine kendinizle çelişen bir duruma düşmektesiniz.
Toparlarsak, siz bu twitinizle çok büyük bir yanlış yaptınız, kendi söylediklerinizle çeliştiniz.
*
Çelişmiyor olmamanız bir tek şekilde mümkün olabilir:
HDP dışından dostlar bizim tartışmalarımıza karışmasınlar, bizim iznimiz ve hoşgörümüzün dışında kendileri girişimleriyle hiçbir şeye kalkmasınlar. Bizim politikalarız hakkında fikir söylemesinler, bizi etkilemeye çalışmasınlar. Bunu yapacaklarsa da bizim tayin ettiğimiz alanda ve biçimlerde, silsilei meratip içinde, bize fikirlerini bireyler olarak iletsinler biz onları değerlendiririz.
Evet bu bir anlayıştır ve aslında HDP’ye egemen olan anlayıştır.
Siz de eğer o anlayışı paylaşıyorsanız, bu durumda yukarıdaki çelişkileriniz yok olur.
Bu noktada doğruluk veya yanlışlık nesnel olarak yapılan işe gör değil, yapan öznelere göre değişir.
Tabii bu bir cifte standart anlamına gelir ama kimileri çifte standardın da çifte de olsa bir standart olduğu fikrinde olabilir.
*
Örneğin HDP toplantılarında sizi önerenlere şöyle demeniz: “bütün arkadaşların beni öneriyor olmalarını büyük bir saygıyla ve onur duyarak karşılıyorum”
Ama bu toplantılar dışında HDP’ye oy vere gönül veren “dostları”(ki aslında imza verenler içinde çok miktarda HDP üyesi de var)  ve bunun için imza toplayanların, yani aynı işi yapmasını, “saygı ve onur duyarak” karşılamamanız ama aksine “yanlış” ve “zararlı” olarak tanımlamanız ancak böyle bir anlayışla kendisiyle çelişmekten kurtulabilir.
Çünkü burada aynı iş farklı öznelerle yapıldığında onun anlamı değişmektedir, bir özne için (HDP toplantılarında) “saygı ve onur duyulacak” bir iştir, diğer özne için (HDP üyesi veya değil dostları) “yanlış” ve “zararlı” bir iştir.
Aynı işi böylesine zıtlıklarla tanımlamanın tutarlı olmasının tek açıklaması, örgüt silsilei meratibi içinde yapılanlar doğru, bunun dışında yapılanlar yanlıştır yaklaşımı ile mümkündür.
Ama bu durumda da başka çelişkiler ortaya çıkacaktır.
*
Aslında HDP’nin politikalarının ne olacağı ve bu bağlamda kimin başkan seçileceği tartışmasına HDP’ye oy ve gönül vermiş insanların, özellikle sizin başkanlığınız için, heyecanla girişmesi, daha başından HDP organlarında bir rahatsızlık yaratmış gibi görünmektedir.
Bu da aslında HDP’nin temelden yapısal bir hastalığı ile ilgilidir: “bileşen hukuku”.
Bu hukuk ortadan kaldırılmadan HDP’nin sağlıklı bir yapıya kavuşması olanaksızdır.
Bu yapı HDP’nin yöneticilerini tutarsız davranışlara zorlamaktadır.
Bunun somut delillerine geçmeden önce açık ve demokratik politika hakkında bazı alfabetik bilgileri hatırlatmak gerekiyor.
*
Açık bir parti veya örgütte her türlü tartışma ne kadar açık ve herkesin gözü önünde yapılırsa o kadar iyidir.
Çünkü bu hem bu tartışmaları yürüten, üyelerin, kadroların, önderlerin; hem de geniş ezilen kitlelerin siyasi eğitimi bakımından hayati önemdedir.
Ayrıca devlet, elindeki sınırsız olanaklarıyla, her türlü ilişki ve toplantıyı izler ve her şeyi bilir. Dolayısıyla kitik anlar ve yerlerde küçük dokunuşlarla olayların şöyle veya böyle bir mecraya akmasını belirleyebilir.
Dolasıyla tartışmaları kitlelerden gizli yapmak, aslında devletin gözü önünde ve onun manipülasyonlarına açık olarak politika yapmak demektir.
Fikirler, teoriler, programlar, stratejiler, örgütlenme çalışmaları, taktikler ve bunlar üzerine tartışmalar kitlelerden gizli olamaz, olmamalıdır.
(Baskı ve diktatörlük rejimlerinde elbet kimi gizli örgütler olabilir. Ama tarihsel tecrübe göstermiştir ki, bunlar bile ancak tümüyle açık biçimlerin içinde, en küçük legal olanağı bile değerlendiren örgüt ve mücadele biçimleri içinde, tıpkı kapitalizm öncesi toplumlarda tefeci bezirgân sermayenin toplumun mesanelerinde (gözeneklerinde) yaşaması gibi, açık mücadelenin ve örgütlenmelerin gözeneklerinde var olabilirler ve olmalıdırlar.)
Ne yazık ki, ezilenlerin mücadelesinin alfabesi mahiyetinde sayılacak bu basit ilkeler bile, son on yılların gerek Türkiye ve gerek dünya çapında birbirini izleyen yenilgileri ortamında unutulmuş bulunuyor.
Maalesef HDP’de daha da çok unutulmuş bulunuyor.
*
Açık bir tartışmanın HDP organlarını rahatsız ettiğini düşündürecek olaylar şunlardır.
Sizin tekrar kendinizi aday göstermeyeceğiniz öğrenilince HDP’ye gönül ve oy veren insanlar (ayrıca HDP üyelerinin de çok büyük bir kısmı) bunu yanlış bulduklarını ifade etmeye, internette ve sosyal medyada çeşitli biçimlerde bu görüşlerini yansıtmaya başladılar.
Aslında bu, bir partinin gurur duyması gereken, cesaretlendirmesi gereken bir gelişmeydi. Çünkü ona oy verenlerin ona sahip çıkması ve politikalarını etkilemeye çalışması gibi bir durum söz konusuydu.
Ayrıca sosyolojik olarak bunun daha da derin bir anlamı vardı. Demek ki, HDP’ye oy verenler, HDP’nin dostları, yöneticilere güvenmeyen, kendi göbeklerini kendileri kesmeye çalışan modern insanlardı. Köylüler gibi tevekkül içinde yöneticilerden bir çözüm beklemiyorlar, “onlar daha iyi bilir” demiyorlardı.
Kapitalizm öncesini temsil eden köylü ve esnaf ile modern insanı temsil eden burjuva ve işçi arasındaki temel fark, birinin yöneticilere tabi olması ve güvenmesi, diğerinin ise prensip olarak yöneticilere güven duymamasıdır.
Zaten binlerce yıllık şark despotluğunun bunca güçlü olmasının nedeni, geniş köylü ve esnaf yığınları üzerinde var olabilmesinde gizlidir. Bu en sol denen örgütleri bile kendi damgasıyla damgalar.
Paris Komünü denen ilk işçi iktidarının bütün ilkeleri aslında seçenlerin (yurttaşların) seçtiklerine (temsilcilerine) güven duymaması gerektiğinin ilanından başka bir anlam gelmezler. Her yöneticiyi her düzeyde seçmek, onu derhal geri alabilmek, ortalama işçi maaşından fazla bir gelir yani imtiyaz vermemek tamı tamına bu anlama gelir.
Avrupa’da bir parça demokrasi varsa, bu halkın yöneticilere güvensizliğinden kaynaklanır. Şark despotluklaında ise, devletin halka güvensizliği temelindedir devletin örgütlenmesi. Batı demokrasininin temeli denen Magna Carta, bir takım kabile şeflerinin krala açıkça bir güvensizlik beyanından baka bir şey değildir. Bizim onayımız olmadan vergi koyamazsın, harcama yapamazsın derler.
HDP yöneticileri ise, üyelerden ve taraftarlardan kendilerine güven beklenmektedir. Güven anlamına gelmeyen her davranış potansiyel bir suçlu muamelesi görmektedir.
HDP organlarından gelen bütün tepkiler bunu doğrulamaktadır.
*
HDP yönetim organlarından gelen tepkiler nelerdi?
İlk önce bu tartışmaları başlatan ve görüşlerini ifade edenlere “klavye militanları” denildi.
Sonra tartışmaların önünü kesmek için sizinle yapılan bir söyleşi “Demirtaş noktayı koydu: Kimsenin tasfiye ettiği yok, kararı bizzat ben aldım” başlığıyla verildi.
Ve nihayet. Sizin yine “imza toplamak doğru değildir ve zararlıdır” demeniz sağlandı.
Ve siz bu son twitinizle aslında HDP yöneticilerinin bu örgüt ve politika anlayışıyla hiçbir çelişkiniz olmadığını ifade etmiş oldunuz.
Eğer yanlış bilgi ile yönlendirilmediyseniz twitiniz bu anlam gelir.
Olabilir.
Eğer öyleyse, bizce son derece yanlış, mücadele edilmesi gereken bir anlayışı temsil ediyorsunuz. (Buna rağmen yine de tekrar başkan seçilmeniz gerekir, bu ayrı konu.)
Ama bu durumda da kendi önceki başka söylediklerinizle çelişkiye düşüyorsunuz.
*
Sizin de açık tartışmalardan yana olduğunuzu düşünüyorum.
Çünkü, “Demirtaş noktayı koydu: Kimsenin tasfiye ettiği yok, kararı bizzat ben aldım” başlığıyla verilen söyleşide, aynen şunları söylüyorsunuz:
Bu kararı bütün gelişme ve tartışmaları, olasılıkları değerlendirerek bizzat ben aldım. Tabii ki, beni bu kararı almaya götüren süreçte birçok etken bir araya geldi diyebilirim. Öncelikle HDP’deki kolektif liderliğin bir parçası ve etkili bir sözcüsü olarak fiilen bu görevlerimi yapamıyor olmam parti merkezini zorlayabilir. Benim tutuklu olmam nedeniyle de arkadaşlarım bunu bana açıkça iletmekten imtina ediyor olabilirler belki. Ama benim bizzat kendimin bunun önünü açmam ve yeni siyasi hamleye, seçimlere hazırlanan partimin bu konuda özgürce tartışabilmesini sağlamam gereklidir. Ben bu yönlü bir irade beyanında bulunmadan, partim ve taban bunu gündemine almaya yanaşmıyordu belki de, bilemiyorum. Varsa böyle bir ihtiyaç, artıları ve eksileriyle özgürce tartışılmasını istiyorum.
Keza az altında şu sözler var:
Parti tabanı emektarları, dostlarımız HDP’ye dair görüş, öneri ve eleştiri sunarken son derece özgür, rahat, özgüvenle hareket etmelidirler. HDP tam da bu noktada farkını ortaya koymak durumundadır. Parti yönetiminin esas görevi de, bütün bu tartışmalar için elverişli ortamı ve mekanizmaları yaratarak tartışmaların önünü açmaktır.
Keza:
“Her yerde bütün arkadaşların beni öneriyor olmalarını büyük bir saygıyla ve onur duyarak karşılıyorum. Ama mutlaka başka alternatif isimler de önerilmeli ve ortaya çıkarılmalıdır.”
Özgürce tartışmaktan, sadece üyelerin, emektarların ve organların değil, “dostların” da tartışmalara katılmasından ve bu tartışmaların “özgürce” yapılmasından ve hatta Partinin bu “bu tartışmalar için elverişli ortamı ve mekanizmaları yaratarak tartışmaların önünü açmak” görevinin olduğundan söz ediyorsunuz.
Bunlar tam da bizim istediklerimiz ve yapmaya çalıştıklarımız ve fiilen yaptıklarımızdan başka nedir ki?
*
Peki, eğer böyle ise, HDP üyesi olmayan ama HDP’nin başarısı için çalışan, ona gönül ve oy veren; bugün diktatörlüğü karşı mücadelede HDP’nin başarılı olmasını bir hayat memat meselesi olarak gören bu insanlar, (örneğin benim gibiler) bu tartışmaya nasıl katılabilir?
Elbette görüşlerini internette, sosyal medyada paylaşacaklar, platformlar oluşturacaklar, güçlerini, bilgilerini ve olanaklarını bir araya getirerek daha geniş kesimleri etkilemeye, görüşlerine kazanmaya çalışacaklardır. Bunun zaten başka bir yolu da yoktur.
İnsanların atomlarına ayrılmış bireyler olarak görüşlerini belirtmelerine müsaade etmek ama bunların yatay ilişkiler ve ağlarla, sistematik görüşler etrafında bir araya gelmelerini ve çoğunluğu kazanma çabalarını mahkûm etmenin demokrasi ve özgürlüklerle ilgisi yoktur. Bunlar en tipik plebisit rejimlerinin, bürokratik örgütlerin yöntemleridir.
Sistemli ve farklı görüşler ve bunların çoğunluğu kazanmak için tüm topluma, üyelere ve katılımcılara açık ve ulaşabilen bir mücadelesi olmadan demokrasiden söz edilemez
Siz de bunu muhtemelen bildiğiniz için, “dostların” (yani HDP’ye oy veren, destekleyenlerin de) katılacağı, “özgürce”, hatta Partinin “elverişli ortam ve mekanizmaları” yarattığı bir tartışma dileğinizi dile getiriyorsunuz.
Biz de HDP’yi destekleyenler olarak aynı fikirdeyiz.
Peki bu durumda, sizin tekrar başkan seçilmenizin hukuki ya da örgütsel bir sorun olmayıp, politik bir sorun olduğunu söyleyen bizler bu görüşlerimizi somutta nasıl dile getirip, HDP destekleyicilerinin, üyelerine ve delegelerine ulaşabilir ve onları ikna edip çoğunluğu kazanabiliriz?
Şükür ki bunun bir yolu vardır. İktidarın “evlerimize kadar giren zehir” dediği internet.
Tarihin, demirden sonra gördüğü bu en “demokratik” araç olan internet, iyi kötü, her şeye ve bütün kısıtlama çabalarına rağmen, milyonlarca insanın milyonlarca insana, üst organların merhametine, “toleransına” muhtaç olmadan, yatay olarak doğrudan ulaşabilmesini, dolayısıyla demokrasinin gerçekleşebilmesinin iyi kötü maddi ön koşullarını sağlamaktadır.
İşte bizim yaptığımız da budur. Bizler bağımsız, örgütsüz binlerce HDP’ye gönül vermiş dostlarız.
Bizler sizin başkan olarak tekrar seçilmemenizin politik olarak çok büyük bir yanlış olacağını ve diktatörlüğe karşı demokrasi mücadelemizi zayıflatacağını düşünüyoruz.
Bu durumda bizlerin doğru davranışı ne olabilir?
Önce atomlarına ayrılmış bireyler olmaktan çıkıp güçlerimizi bir araya getirmek ve ağırlığımızı koymak yollarını aramalıyızdır. Bunun için internet olanaklarıyla yazılar yayınlayabilir, sosyal medyada paylaşabilir, imza kampanyaları açabiliriz.
Yani tüm HDP’ye oy verenlere, üyelerine, delegelerine ulaşmaya, onarı etkilemeye ve çoğunluğu görüşlerimize kazanmaya çalışabiliriz ve bunu yapmamız gerekir.
Yaptığımız da budur.
İçimizden eli kalem tutanlar yazılarıyla, tutmayanlar, o yazıları paylaşarak veya sosyal medyadaki yorumlarıyla tavırlarını açıklamaya, başkalarını da böyle davranmaya çağırdılar.
Bununla da yetinmedik örgütsüz olduğumuzdan ama aklın yolu bir olduğundan birbirinden bağımsızca sizin tekrar başkan seçilmenize yönelik imza kampanaları örgütledik.
Bütün bunların neresi yanlış?
Bütün bunlarda HDP’yi zayıflatacak ona “zararlı” olacak, “doğru olmayan” bir yan var mı?
(Ve maalesef siz, bütün bunları “doğru değil” ve “zararlı” diye mahkum ettiniz.)
Aksine olan uygar ve medeni cesaret sahibi yurttaşların bir sorunu sahiplenmesi ve modern yurttaşlar olarak en son tekniğin olanaklarıyla örgütlenme ve ağırlıklarını hissettirme çabasıdır.
Böyle sahiplenmeler şark despotluklarını, hayatiyetini yitirmiş bürokratik örgütleri korkutur.
İşin kötüsü HDP tam da böyle bürokratik refleksler gösterdi.
Zararlı olan, bunlar değil, HDP organlarının ve yöneticilerinin tavırlarıydı.
·         Zararlı olan, sizin özgürce bir tartışma ortamı sağlamak için kendinizi aday göstermemenizi başka aday aramanın gerekçesi yapıp, sorunu bir kişi veya örgüt sorunu olarak ele almaları, politik sorun olarak tartışmamalarıydı.
·         Zararlı olan, sonra da bizlerde kişilerin önemi yoktur deyip konunun açıkça tartışılmasını engellemeye çalışmalarıydı.
·         Zararlı olan, internette sizin yeniden başkan seçilmenizi savunan bizleri “klavye militanları” olarak tanımlamalarıydı.
·         Zararlı olan, konunun politik bir sorun olarak tartışılmasını engellemek için, Kürt-Türk sorunu olarak tartışmaya başlamalarıydı.
Konuyu açıkça tartışma ve kamuoyunu bu tartışmaya çekme, HDP’yi etkileme çabalarımız tabiri caiz ise fiilen “sözü ayağa düşürmek” olarak görüldü ve gösterildi.
Tartışmayı engellemek için sizin “son noktayı koyduğunuz” yani artık tartışmayın veya imza toplamayın anlamına gelen başlıklarla sizin söyleşilerinizi yayınladılar.
Bütün bunları açığa çıkarınca da son çare olarak sizin “adaylığım ile ilgili imza kampanyası vs yapmak doğru olmaz. Çünkü ben aday olmak istesem bunun önünde ne resmi ne de fiili engel yoktur.” diyen twitiniz ortaya çıktı.
Kusura bakmayın ama bu twitinizle siz kendinizle çelişmiş oluyorsunuz.
Hem bir yandan “dostlar”ın da katılımıyla herkesin “özgürce” tartışmasını istiyorsunuz, hem kendinizi önerilmesini “arkadaşların beni öneriyor olmalarını büyük bir saygıyla ve onur duyarak karşılıyorum” diyorsunuz, hem bir takım dostların sizi önermek için bir imza kampanyası yapmalarını “adaylığımla ilgili imza kampanyası yapmak doğru olmaz” “zararlıdır” diye mahkum ediyorsunuz.
Bunlar birbiriyle çelişir.
*
Bizim kampanyamızda sizin baskı altında çekildiğiniz türden en küçük bir ima bile yoktur.
Bu tür iddialar Türk ve Kürt ulusalcıları tarafından dile getirilmektedir. Ama onların zaten kampanya yapmak gibi bir dertleri yok.
Onlar “Demirtaş’ın ipi kandil ya da Apo tarafından çekildi. Demirtaş’ın öne çıkmasını hazmedemiyorlar, kıskanıyorlar” gibi iddiaları dile getiriyorlar.
Ve açık bir tartışma olmaması tam da bu iddiaların daha çok alıcı bulmasına yol açmaktadır.
Zaten tehlikelerden biri de budur.
Gerçekle en küçük bir ilişkisi bulunmasa bile, bu tartışmaların açıkça yapılmaması ve açıkça yapılmamış tartışmalarla sizin tekrar seçilmemeniz bu tür yorumların genel bir kabul görmesine yol açıp HDP’yi zayıflatacaktır.
Aksine bizler sizin kendinizi aday göstermeyerek, özgür iradenizle kendiniz açısından çok doğru bir davranış yaptığınızı, ama bu doğru davranış karşısında HDP’nin de aynı şekilde doğru bir davranış yapmasının sizi tekrar başkan seçmesi olduğunu savunduk.
Öte yandan, siz böyle yetenekli ve sevilen bir insan olmasaydınız bile, kim olursa olsun tekrar başkan seçilmesi gerektiğini, çünkü sizin tekrar başkan seçilmemenizin bu hukuksuzlukları olağanlaştıracağını, kendi başkanını terk etmek gibi algılanacağını söyledik.
Yani tam da izlenmesi gereken politikanın ne olduğunu tartışıyoruz.
Siz hem eş başkanlık sorununun politik bir sorun olduğunu söylüyorsunuz, hem de sizin tekrar başkanlığa seçilmenizin politik bir sorun olduğunu savunan ve tam da politik bir sorun olduğu için, tekrar başkan seçilmenizi önerenleri yanlış yapmakla suçluyorsunuz.
Maalesef bu duruma düştünüz ya da düşürüldünüz.
*
Söyler misiniz, sizin tekrar başkan seçilmenizi çok önemli bir politik sorun olarak gören bizler ve ısrarla sizin başkanlığınızı bir kişi veya örgütlenme sorunu olarak gören ve öyle görüşler yansıtan HDP yönetici ve organları karşısında, HDP’nin dostlarının, üyelerinin, delegelerinin çoğunluğunu görüşlerimize kazanmak için ne yapmamız gerekir?
Eğer siz “tek bireyler olarak yönetim organlarına görüşlerinizi bildirin onlar gerekli değerlendirmeleri yaparlar” diyorsanız, bu bizzat kendi ifade ettiğiniz ilkelerle çelişmek olur.
Böyle bir anlayışın Türk devletinin anlayışından hiçbir farkı yoktur.
Ama kim bilir belki siz de “sözü ayağa düşürmekten” yana değilsinizdir.
Ama bizim itikadımızca, demokrasi demek sözü ayağa düşürmek demektir.
Biz de “sözü ayağa düşürmeye”, HDP organlarında bileşenler arasındaki denge ve ağırlık hesaplarıyla yapılan tartışmaları, hiçbir denge hesabı gütmeden kamuoyunda açıkça tartışmaya ve tartıştırmaya çalışıyoruz.
Biz bizzat bu eylemin kendisinin demokratik ve devrimci, gerçekten dönüştürücü olduğun düşünüyoruz.
Dönüştüren hedeften çok bizzat yolun kendisidir.
Bütün bunlar mı “güçlü kongre hazırlıklarına zarar verir”, yoksa sakin sakin hiç organize olmadan, kimseyi kazanmaya çalışmadan, görüşlerini atomlarına ayrılmış bireyler olarak üste (HDP organlarına) ileten ve üstün (HDP organlarının ve Kongre’nin) lütfunu bekleyen, böylece “güçlü kongre çalışmalarına zarar” vermeyen “dostlar” mı?
Bizce ikincisi.
16 Ocak 2018 Salı
Demir Küçükaydın
Bloglar:
Video:
Podcast:
İndirilebilir kitaplar:
Bu yazı ilk olarak şurada yayınlandı:

Hiç yorum yok: