Faşizm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Faşizm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Mart 2017 Salı

Erdoğan Rejiminin Karakteri ve Faşizm Üzerine

Erdoğan’ın şimdiki ve kurmak istediği rejimin karakteri sorunu, son zamanlarda, en azından kendine Marksist diyenler arasında bir tartışmaya yol açtı.
Erdoğan’a ve oturtmak istediği rejime karşı mücadelenin acil önemi nedeniyle bu konuda yazmaya hem gerek görmedik hem de zaman ve enerjimiz olmadı.
Gerek görmedik, çünkü artık yeni kuşaklar Marksizmi ve Marksist kategorileri bilmemekle kalmıyorlar, ayrıca ona ilgi de duymuyorlardı. Bu durumda o kategorilerin bilimsel ve dakik tanımlamasının ve bu tanımlamalara dayanacak rejim tanımlamalarının bir anlamı kalmıyor. Yeni kuşaklar için bu tartışmalar, bizim için kapitalizm öncesi çağların teolojik tartışmalarından daha fazla bir şey ifade etmiyorlar.
Bu nedenle, böyle marksizmin kategorileri ve buna bağlı olarak Erdoğan rejiminin karakteri konusundaki tartışmaya, konuyu somut olarak izlenecek tatikler veya stratejiler bağlamında girmeyi daha hayata yakın  ve somut bulduğumuzdan, girmedik.
Yoksa bu topa girmeyiş, bu konularda bir görüşümüz olmadığı anlmamına gelmiyordu.
Aslında bu bağlamda bir tartışma hemen 12 Mart sonrasında 12 Mart rejiminin karakterine ilişkin olarak yapılmıştı.

31 Ocak 2017 Salı

#HAYIR’ın Örgütlenmesi

Faşist bir diktatörlüğü durdurmak için ilk koşul #HAYIR’ın çoğunluğu almasıdır.
Elbette #HAYIR’ın başarısı, Erdoğan’ın tıpkı 7 Haziran’dan sonra yaptığı gibi onu tanımama ve sonuçlarını yok etmek için saldırıya geçme tehlikesini ortadan kaldırmaz ama var olan dengeleri değiştirerek, en azından kartların yeniden karılması olanağını yaratır.
Keza bu arada Erdoğan’dan da öğrendik. Karşı taraf zafer sarhoşluğu içindeyken veya dağılmışken ona hiç ayıkma veya toparlanma fırsatı vermeden üzerine gitmeye devam etmek ve dağıtmak gerekir. 7 Haziran, zafer sarhoşluğunun; 15 Temmuz da yenilginin ardından nasıl davranılması gerektiğinin derslerini verdi bizlere.
#HAYIR başarı kazandığında bir gün bile gecikmeden Erdoğan’ı Beştepe’den uzaklaştırmanın ve #İstifa’sının mücadelesine girebilir ve girmelidir.
Ayrıca #HAYIR’ın kazanmasının ve #İstifa’nın sağlanmasının ortaya çıkaracağı moral ve dinamikler, çok daha köklü ve demokratik dönüşümlerin yolunu açabilir.

Hayvanlara İşkence, Yaklaşan Felaket ve #HAYIR

Gün geçmiyor ki hayvanlara yapılan korkunç işkence ve kötü muamelenin bir haberi medyada yer almasın. Medyaya geçenler ise gerçektekinin binde biri bile değil. Milletler ve milliyetçilikten insani hiçbir şey çıkmaz. O nedenle milliyetçiliğin ortaya çıkışı ve yükselişi ve egemen oluşuyla insanlığın tarihteki en korkunç savaşları, işkenceleri, acıları çekmesi arasında kopmaz bir ilişki vardır. Milliyetçilik deyince de dile, etniye göre tanımlanmış milletleri anlamamalı. Politik olanı, yani devleti İslam’la veya başka bir dinle tanımlamak isteyenler de milliyetçidir ve Müslüman veya başka dinden değildirler. Bir dini milleti tanımlamanın aracı olarak kullanmakla dinlerin ilişkisi yoktur. Bu en açık biçimde her yıl Kurban bayramlarında şehirlerin hayvanları işkence ederek öldürenlerin, bunu sevap adına yapışlarında görebiliriz. Bunlar Türk milliyetçileridir. Bunlar Müslüman değildir. Zaten artık bu günün dünyasında demokrat olmadan, yani tüm insanların eşitliğini savunmadan, günümüze uygun Müslüman olunamaz.

30 Aralık 2016 Cuma

“Yaklaşan Felaket ve Kurtulma Çareleri” (1) Demokratik ya da Devrimci Yükseliş ve Bitişi

Yaklaşan Felaket ve Kurtulma Çareleri”, Ekim Devrimi öncesi günlerde, ama Ekim Devrimi’nin olacağının henüz bilinmediği zamanlarda, Lenin’in yazdığı, programatik ve metodolojik olarak çok önemli makalelerden birinin adıdır.
Programatik ve metodolojik olarak getirdiği çok önemli bir yenilik vardır. Can alıcı acil bir sorundan hareketle bir ikili iktidara (“diyarşi”) dönüşebilecek somut talepleri ve teklifleri ortaya koyması[1].
Ne var ki, Lenin’in bunu yazdığı dönemdeki koşullar ve sorunlar ile bugün Türkiye’deki koşullar ve sorunlar arasında en küçük bir benzerlik bulunmuyor[2].
Lenin’in “Yaklaşan Felaket” olarak söz ettiği, açlık ve ekonomik yıkım tehlikesidir[3]. Üst sınıfların kışkırttığı bu tehlikenin devrimi ve dolayısıyla demokratik kazanımları götürmesi, yani çarlığın geri dönmesi tehlikesi vardır. Yani ekonomik bir yıkımın politik bir yıkıma da, devrimin yıkımına da yol açması tehlikesi bulunmaktadır. Lenin’in yazısındaki öneriler, halkın inisiyatifi, örgütlenmesi, kontrolüne dayanan kamulaştırmalar ve merkezileştirmeler ile hem bu açlık ve ekonomik yıkımı önlemeye; hem de bu dönüşüm içinde halkın örgütlenmesini, bir tür ikili iktidar oluşturmasını sağlamaya yöneliktir.

28 Aralık 2016 Çarşamba

Hedef ve Görev Tanımı: Erdoğan Baş Sorundur. Erdoğan Hal Olmadan Hiçbir Sorun Hallolamaz. Nokta!..

Bir mücadelede net ve doğru bir hedef ve görev tanımının hayati önemi vardır. Hedef ve görev tanımlamanız yoksa, net değilse veya yanlış ise, daha baştan yenilgiye mahkûmsunuz demektir.
Çünkü net bir hedef ve görev tanımı, sizin yakalanacak ana halkayı doğru belirlemenizin, strateji ve taktikleri doğru tanımlayıp uygulayabilmenizin olmazsa olmaz koşuludur.
Bugünkü demokratik muhalefetin böylesine güçsüzlüğünün nedeni bir araya gelememesi falan değildir. Muhalefetin bunca zayıflığının nedeni, hedef ve görev tanımındadır. Ya yoktur, ya net değildir, ya da yanlıştır. Bu en açık biçimde muhalefetin dilinde görülebilir. Hala Erdoğan’la aynı amaç ve kaygılar içindeymişler de onu yanlışları hakkında uyarıyorcasına bir dille konuşuyorlar.
Erdoğan kendi hedef ve görev tanımlamaları içinde son derece doğru ve tutarlı hareket etmektedir.

19 Ekim 2016 Çarşamba

Demokrasi Nedir ve Türkiye’de Demokrat var mı?

Birkaç gün önce, daha önce yazdığım bir yazıyla ilgili olarak, çok değer verdiğim bir gazeteci arkadaştan şöyle bir eleştiri geldi:
“Demir,
şu paragraf senin yazından alıntılandı:
“Demokrat, ulusun, yani devletin ve politik olanın, bir dille, dinle, tarihle, soyla, ırkla, kültürle vs., tanımlanmasını reddedendir.
Türkiye’de (ve Kürdistan’da) maalesef bu tanıma uyan demokrat yoktur...”
Yoktur?
Böylesi bir genelleme Demir'in tarzı değil diye düşünürdüm. Öyle düşünmeye devam edeyim mi ?”
*
Demokrasi konusuna gelen bu eleştiri ile başlayabiliriz.
Evet, bu benim görüşümdür ve yıllardır birçok yazımda, (her zaman böylesine mantık sonuçlarına varmış ve net biçimde olmasa da) birçok kez ifade ettiğim bir önermedir.